Paylaş:

Cennette müminler birbirini sever. Bahçelerde sohbet ederler. Resulullah (sav)’i her gördüklerinde sarılırlar. Her sohbette bulunur Resulullah (sav). Bedeni milyonlarca olacak Resulullah (sav)’in. Her yerde, her sofrada bulunur Resulullah (sav).

İman eden insanların dünya hayatları boyunca türlü denemelerden geçirileceklerini, mallarıyla ve canlarıyla imtihan olacaklarını, inkarcıların çok çeşitli tuzaklarıyla karşılaşacaklarını ve asılsız iftiralara uğrayacaklarını Allah Kuran’da haber vermiştir. Yani salih müminler, hayatlarının her döneminde birtakım zorluklarla karşılaşabilirler. İşte önemli olan da insanların bu zorluk anlarında Kuran ahlakını yaşamaları, her an Allah’ı zikretmeleri ve içinde bulundukları duruma şükredip, hepsinde bir hayır ve güzellik olduğunu fark edebilmeleridir.

Bu sayılanların rahat bir ortamda, bolluk ve nimetler içindeyken yapılması zorluk anına göre kuşkusuz daha kolaydır. Ancak Müslümanın imanının gücünü asıl gösteren en önemli şeylerden biri, bu üstün ahlakını zor zamanlarda yaşaması ve bundan da hiçbir şekilde taviz vermemesidir. Fakirlik, açlık, korku, mallardan ve canlardan eksiltme, hastalık, inkarcıların tehditleri, iftiraları ve tuzakları gibi olaylarla karşılaştıklarında sabır gösteren Müslümanlar, güzel tavırlarının karşılığını daha güzeliyle alacaklardır.

Kuran’da inkarcı toplulukların elçilere ve salih müminlere karşı kurdukları tuzaklar ve yaptıkları zorbalıklarla ilgili pek çok örnek verilmektedir. Firavun’un kavmine karşı gösterdiği zorbaca muamele de buna bir örnektir. Allah ayetinde bunun Kendisi’nden bir deneme olduğunu şu şekilde bildirir:

Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı. (Bakara Suresi, 49)

Ayette de belirtildiği gibi inkarcıların hayrı engellemek için yaptıkları her türlü zorbalık, Müslümanlar için bir imtihan olmaktadır. İman edenlerin bu zorluklar karşısında gösterdikleri üstün ahlak, cesaret ve metanet, onların ahiret karşılıklarını ve derecelerini arttırmaktadır. Bakara Suresi’nde inananların dünyada yaşadıkları imtihan konularının neler olabileceği ve bunlar esnasında gösterdikleri güzel tavır şu şekilde tarif edilmiştir:

Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: “Biz Allah’a ait (kullar)ız ve şüphesiz O’na dönücüleriz.” Rablerinden bağışlanma (salat) ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır. (Bakara Suresi, 155-157)

Ayetlerde bildirilen tevekküllü ve teslimiyetli ifadeler tüm Müslümanlar için en güzel örnektir. İnkar edenlerin ise, iman edenlerin bu tevekküllü ve sabırlı tavırlarını anlayabilmeleri mümkün değildir. Çünkü onlar iman edenlerin de kendilerine benzediklerini, onların da cahiliye kıstasları ile düşünüp, kendileri gibi davrandıklarını zannederler. Bu nedenle de bolluk ve zenginlikle karşılaştıklarında müminlerin de dalıp oyalanacaklarını, sıkıntı ve zorluklarla karşılaştıklarında ise yılgınlık gösterip inkara sapacaklarını düşünürler. Fakat bu şekilde düşünenler çok büyük bir yanılgı içindedirler. Çünkü “imtihanın sırrı”nı kavramış bir Müslüman için zorluklara sabretmek en büyük güzelliklerdendir. Kuran ahlakını yaşayan ve bu üstün ahlakın insanlar arasında da yayılması için çaba sarf eden bir mümin için, başına gelen zorluklar onun doğru yolda olduğunu gösteren birer işarettir. Bunlar onun şevkini, neşesini ve mücadele azmini kat kat artırır.

Nitekim Allah Kuran’da tarih boyunca değişmeyen bazı kanunların varlığından söz etmiştir. İnananların zorluk ve sıkıntılarla karşılaşmaları, inkarcıların baskılarına maruz kalmaları, ama inkarcıların bunun sonucunda mutlaka hüsrana uğramaları da Allah’ın haber verdiği bu kanunlardandır:

Neredeyse seni (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için tedirgin edeceklerdi; bu durumda kendileri de senden sonra az bir süreden başka kalamazlar. (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin bir kanunudur. Kanunumuzda (sünnetimizde) bir değişiklik bulamazsın. (İsra Suresi, 76-77)

İşte bu, dünyada yaşanan imtihanın sırlarından biridir. Allah Kuran’da Müslümanlara karşılaşabilecekleri pek çok olayı önceden haber vermiştir. Ayrıca Müslümanlara cennete girebilmeleri için mutlaka geçmiştekilerin başlarına gelenlerle deneneceklerini de bildirmiştir: Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır. (Bakara Suresi, 214)

Kadere Teslimiyet

Yeryüzünde yaşanan imtihan ortamının çok önemli bir sırrı daha vardır. Bu sırra vakıf olan müminler, karşılaştıkları zorluklara büyük bir şevk ve neşeyle sabır gösterirler. İşte bu sırrın özünde “kader” gerçeği vardır. Müslüman, Allah’ın herşeyi bir kader üzere yarattığını ve başına gelenlerin sadece Allah’ın dilemesiyle gerçekleştiğini bilir. İnsanların hayatlarını tüm ayrıntılarıyla yaratan Allah’tır. En’am Suresi’nde yeryüzünde meydana gelen küçük büyük tüm olayların Allah’ın dilemesiyle gerçekleştiği şu şekilde ifade edilir:

Gaybın anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır. (En’am Suresi, 59)

İnsan, zamana bağlı yaşayan ve olayları sadece yaşadığı andan bakarak değerlendirebilen bir varlıktır. Ve insan, geleceği bilemediği için karşılaştığı olaylardaki uzun vadeli hikmetleri, güzellikleri ve hayırları da her zaman göremeyebilir. Fakat zamandan münezzeh olan ve zamanı yaratan Allah, zamana bağımlı olan tüm varlıkların hayatlarını “zamanın dışından” görüp bilmektedir. İşte bu noktada karşımıza çıkan kader gerçeğidir. Kader, Allah’ın geçmiş ve gelecek tüm olayları tek bir an olarak bilmesidir. Yani “sonucu bilinmeyen olaylar” sadece, bizim için birer “bilinmez”dir. Allah bizim bilemediğimiz bu olayların tümünü bilir. (Detaylı bilgi için bkz. Zamansızlık ve Kader Gerçeği, Harun Yahya)

Bu nedenle de insanın imtihanı, aslında başı ve sonu belli olan bir imtihandır. Geçmiş, gelecek ve içinde yaşadığımız an Allah Katında birdir; hepsi olup bitmiştir. Biz ise bu olayları ancak zamanı geldiği zaman yaşayarak öğreniriz.

İşte bu “kader ilmi” inkarcıların vakıf olamadıkları büyük bir ilimdir. Müslümanların dünya ve ahiret hayatındaki tüm zorluklara ve denemelere güzel bir sabır göstermelerine vesile olan da bu ilimdir. İman edenler “Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet (hiç kimseye) isabet etmez. Kim Allah’a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah, herşeyi bilendir.” (Teğabün Suresi, 11) ayetinde de bildirildiği gibi, başlarına gelen herşeyin bir kader üzere gerçekleştiğini bilmenin rahatlığını ve huzurunu yaşarlar.

Müminlerin imtihanı Allah’tan bir rahmet olarak çok kolay yaratılmıştır. Fakat bu kolaylık yalnızca samimi iman eden ve kadere tevekkül edenler içindir. Hakkıyla iman eden, samimiyetle Allah’a teslim olan bir Müslüman, karşısına çıkarılan görüntülerin sürekli değişmesini ibretle, heyecanla, şükürle, tefekkürle seyreder. Koltuğa oturup bir filmi seyreden kişinin rahatlığı içinde, onun için hazırlanmış olan kaderi güven ve sevinçle takip eder. Bazen hareketli, bazen ürkütücü, bazen nefse hoş gelen, bazen sakin görüntülerden oluşan bu kader görüntülerinin tamamında bir iman zevki, iman heyecanı vardır. Ürkütücü görüntüler, özel hazırlanmış görüntülerdir. En ince detayına kadar planlıdır. Ama sonuçta bunların tümü Allah’ın bilgisi dahilinde ve O’nun kontrolündedir.

Kader gerçeğini bilen ve imtihanın bu sırrını kavrayan bir Müslüman başına gelen her türlü musibeti, açlığı ya da fakirliği bir güzellik olarak görür ve bunlardan çok büyük bir zevk alır. Çünkü bu denemeler karşısında gösterdiği güzel ahlakın Allah Katında çok değerli olduğunu bilir. Bu, müminlere has bir zevktir. Müslümanlar bu tip sıkıntılar karşısında hüzün, stres, acı, panik, korku gibi duygular yaşamazlar. Çünkü Allah’ın hayır ya da şer olarak görünen tüm olayları, Müslümanların hayrına çevireceğini bilirler. Allah bir ayetinde müminlere, “… Allah, kafirlere müminlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez.” (Nisa Suresi, 141) şeklinde bildirmiştir.

Ancak burada yanlış anlaşılmaması gereken bir nokta vardır: Baştan beri üzerinde durduğumuz gibi müminler dünyada her türlü sıkıntı ve zorlukla karşılaşabilirler, mallarını kaybedebilirler, fiziksel olarak zayıf düşebilirler, hastalanabilir, yaralanabilir, ölebilir veya öldürülebilirler. Ancak bunların hiçbiri Müslümanlar için bir “şer” değildir. Allah bunlarla iman eden kullarını denemeden geçirir ve gösterdikleri sabrın karşılığını da hem dünyada, hem de ahirette kat kat fazlasıyla verir. Ve Müslümanlar bu kısa imtihan dönemi sonucunda sonsuz bir cennet hayatı ile mükafatlandırılırlar.

Bu önemli gerçeğin bilincinde olan Müslümanlar, işte bu yüzden zorluklarla karşılaştıklarında şevklenirler. Müminlerin bu şevkleri, aynı zamanda inkar edenlerin kurdukları tuzakları etkisiz kılan ve başarılı olmalarını engelleyen çok özel bir durumdur. İnkarcılar müminleri zor durumda bıraktıklarını zannettikleri anlarda, onlardaki bu neşe ve şevki görerek onlara asla zarar veremeyeceklerini de anlamış olurlar. Üstelik Müslümanların zorluk anlarında yaptıkları konuşmalar da onların yaşadıkları teslimiyeti ve tevekkülü inkarcılara gösterir. Kuran’da müminlerin zorluk karşısında söyledikleri sözler şöyle bildirilmiştir:

“Bize ne oluyor ki, Allah’a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan yolları O göstermiştir. Ve elbette bize yaptığınız işkencelere karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah’a tevekkül etmelidirler.” İnkar edenler, resullerine dediler ki: “Muhakkak (ya) sizi kendi toprağımızdan süreceğiz veya dinimize geri döneceksiniz.” Böylelikle Rableri kendilerine vahyetti ki:

“Şüphesiz Biz, zulmedenleri helak edeceğiz. Ve onlardan sonra sizi o arza mutlaka yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkana ve tehdidimden korkana ait (bir ayrıcalıktır).” (İbrahim Suresi, 12-14)

De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 51)

Kuşkusuz tüm bunlar, Müslümanların Allah’ın yarattığı kadere olan teslimiyetlerinin sonuçlarıdır. Allah’a dayanıp güvenen bir insan, artık hiçbir korku ve mahzunluk yaşamayacaktır:

Şüphesiz: “Bizim Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra doğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); artık onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Ahkaf Suresi, 13)

Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah’a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi, 112)

Haberiniz olsun; Allah’ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır. Onlar iman edenler ve (Allah’tan) sakınanlardır. Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah’ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Yunus Suresi, 62-64)

Allah başka ayetlerde de Kendisi’ne inanan ve teslim olan kullarının asla kopmayacak bir kulba yapıştıklarını bildirmiştir:

Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini) Allah’a teslim ederse, artık gerçekten o kopmayan bir kulba yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a varır. (Lokman Suresi, 22) Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)